Allah Kur’an’ın Maide 48, Al-i İmran 3–4 gibi ayetleriyle daha önceki kitapları tasdik (Bknz. Kur’an’da Tasdik Kavramı) ettiğini belirtiyor. Fakat biz yine Kur’an’dan, önceki kitapların tahrif edildiğini/değiştirildiğini biliyoruz (Bknz. Kur’an’da Tahrif Kavramı Neml 76, Bakara 75, 211, Maide 15). Buradaki tahrif sadece metnin değiştirilmesi ya da metne ekleme yapılması değil, metnin yorumlanarak işlevinin değiştirilmesidir.
Tahrif kavramının daha iyi anlaşılabilmesi için Kur’an’daki tasdik sistemi iyi anlaşılmalıdır. Bütün nebilerin meşruiyetinin temeli, kendinden önceki kitapları tasdike dayanır (Bkz. Kur’an’da Tasdik Kavramı). Muhammed A.S.’a vahiy inmeye başladığı zaman klasik anlayışda olduğu gibi yepyeni bir din temeli atılmamış, bilakis varolan bir zeminin üstüne bir zemin daha çıkılmıştır. Bu işlem sırasında yeni zemin bir öncekinin çoğu maddesini tasdik etmiş, tahrif varsa tashih etmiş, iyileştirmeler varsa neshetmiş (Bkz. Kur’an’da Nesih Kavramı), gizlemeler varsa tebyin etmiş (Bkz. Kur’an’da Tebyin Kavramı), anlam bozuklukları varsa tafsil etmiş yani detaylandırmıştır. (Bkz. Kur’an’da Tafsil Kavramı).
Rabbimizin Al-i İmran suresinin 81. ayetinde bildirdiğine göre, önceki vahiylere mensup olan inananlar ısr yükü denilen ağır bir yükün altına girmiş bulunuyorlardı. Buna göre kendilerinden sonra gelecek olan nebilere inanma ve destek olma sözü vermişlerdi (Bknz. Tesniye Yasa’nın Tekrarı Bab 5 Pasaj 1–9, Mezmurlar Bab 79 Pasaj 8–9). Kur’an önceki metinleri tasdik ettiğine göre, önceki vahiy mensuplarının ellerinde, gelecek olan nebiler ile ilgili bilgiler olmalıydı. Örneğin Muhammed A.S.’ın Tevrat’ta ve İncil’de yazılı olduğunu Araf suresinin 157. ayetinde net bir şekilde görüyoruz:
“Onlar bu elçiye (Muhammed), bu ümmi [önceki kitapları bilmeyen] nebiye uyan kimselerdir. Onu yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulurlar. O, onlara marufa uygun olanı emreder ve münkeri yasaklar. Temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Isr’larını (ağır yüklerini) ve üzerlerindeki bağları kaldırıp atar. Kim ona inanır, onu destekler, ona yardım eder ve onunla birlikte indirilen nûra (Kitaba) uyarsa, işte onlar umduklarına kavuşacak olanlardır.”” Araf 157
Tevrat’a Göre Peygamber Tanıma Kriterleri
Kendi kitaplarında yazılı olan bu nebiyi tespit etmek için kriterleri de Allah kendilerine şu şekilde bildirmiştir:
““Aranızdan bir peygamber ya da düş gören biri çıkarsa, bir belirtiyi ya da şaşılası bir olayı önceden bildirirse, ‘Bilmediğiniz başka ilahlara yönelip tapınalım’ derse, söz ettiği belirti, şaşılası olay gerçekleşse bile, o peygamberi ya da düş göreni dinlememelisiniz. Tanrınız RAB kendisini bütün yüreğinizle, bütün canınızla sevip sevmediğinizi anlamak için sizi sınamaktadır. Tanrınız RAB’bin ardınca yürüyün, O’ndan korkun. Buyruklarına uyun, O’nun sözüne kulak verin. O’na kulluk edin, O’na bağlı kalın. O peygamber ya da düş gören öldürülecek. O, sizi Mısır’dan çıkaran, köle olduğunuz ülkeden kurtaran Tanrınız RAB’be karşı gelmeye kışkırttı. Tanrınız RAB’bin yürümenizi buyurduğu yoldan sizi saptırmaya çalıştı. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldırmalısınız.” Tesniye (Yasa’nın Tekrarı) Bab 13 Pasaj 1–5
Peygamber olduğunu iddia eden bir kişi, mucize gösterse dahi, önceki vahiyleri tasdik etmiyorsa, sözü dinlenmemeli ve öldürülmelidir. Bu pasajlarla ilintili olarak Yeremya kitabı Bab 23 Pasaj 21–22‘de Rabbimiz gelen peygamberleri kendisinin yollamadığını fakat bu sözde peygamberlere vahiy gelmese bile, önceki vahyi tebliğ edip insanları kötülüklerden arındırmaya çalışabileceklerini bildirmektedir. Araf 157’de belirtilen “Marufa uygun olanı emreder ve münkeri yasaklar” ifadesinin belirtilen Tevrat pasajlarıyla bağlantılı olduğu açık bir şekilde görülmektedir.
Peygamber olduğunu iddia eden bir kişi mucize gösterse ve önceki vahiyleri tasdik etse dahi, yerine getirmesi gereken önemli bir husus daha vardır:
“‘Bir sözün RAB’den olup olmadığını nasıl bilebiliriz?’ diye düşünebilirsiniz. Eğer bir peygamber RAB’bin adına konuşur, ama konuştuğu söz yerine gelmez ya da gerçekleşmezse, o söz RAB’den değildir. Peygamber saygısızca (yalan) konuşmuştur. Ondan korkmayın.” Tesniye (Yasa’nın Tekrarı) Bab 18 Pasaj 21–22
Bu pasajlardan nebi olduğunu iddia eden kişinin gelecekten bir haber vermesi gerektiğini ve bu gerçekleşmezse yalan söylediğinin anlaşılacağı söylenmektedir. Yukarıdaki pasajlara uygun olarak Muhammed A.S. Tevrat’ı tasdik etmekte (Bakara 91), marufu emredip, münkeri yasaklamakta (Araf 157) ve Rum suresi vasıtasıyla gelecekten bir haber getirmektedir (Rum 4). Romalılar perslerle girdikleri savaştan yenilmişler ve yüce Allah bir kaç yıl içinde (üç ile dokuz yıl arasında) Romalıların galip gelip müslümanların sevineceğini bildirmektedir. Romalılar ve persliler hakkında bilgisi olmayan Muhammed A.S.’ın bir de Romalıların galibiyeti üzerinden müslümanların sevineceği iddia etmesi, öngöremeyeceği bir olaydır. Nitekim Nebimizin Medine’ye göç etmesinden sonra Romalılar’ın galibiyeti gerçekleşmiş, Muhammed A.S. haklı çıkmış ve İsrailoğullarının Tesniye (Yasa’nın Tekrarı) Bab 18 Pasaj 21–22‘da beklediği kriter de gerçekleşmiştir.
Az önce okunan Araf 157’de “yazılı bulurlar” deniyordu. “Bulmak tabiri yapısı gereği az ya da çok bir uğraş, bir çaba gerektiren eylem türü olarak karşımıza çıkmakta olup, gerek bedenen gerek aklen aşamalı ve planlı bir şekilde ve ancak belirli bir süreç içerisinde elde edilebilecek hemen her şey “bulma” eyleminin konusu olmaya müsaittir.” (Kitabı Mukaddes’in Neyi Tahrif Edildi, Prof. Dr. Necdet Çağıl, Beyan Yayınları, 2016) Tevrat’ta yazılı olanı bulmak için çaba gösterelim o halde:
Kardeşler – İshakoğulları ve İsmailoğulları
“‘Onlara kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi onun ağzından işiteceksiniz. Kendisine buyurduklarımın tümünü onlara bildirecek.” Tesniye (Yasa’nın Tekrarı) Bab 18 Pasaj 18
Not: Kitab-ı Mukaddes Şirketinin resmi sayfasında pasajlara doğrudan link verilemediği için başka sitelere link verilmiştir. Dileyen www.kitabimukaddes.com adresi üzerinden oradaki meali de okuyabilir.
Burada kardeşler ile kastedilen İsrailoğullarının kendisi olsa bir peygamber denmesi anlamsız olur. Çünkü İsrailoğullarından bir çok nebi çıkmıştır. Ama Allahü Teala özellikle bir nebiden bahsediyor.
“İsmailoğulları Aşur’a doğru giderken Mısır sınırı yakınında, Havila ile Şur arasındaki bölgeye yerleştiler. Kardeşlerinin yaşadığı yerin doğusuna yerleşmişlerdi.” Yaratılış Bab 25 Pasaj 18
Tevrat İsmailoğulları ve İshakoğullarından kardeşler olarak bahsediyor. Kur’an’da İsmailoğulları diye bir tabir geçmez. Ama Cuma suresinin 2. ayetinde “Ümmilerin içinde onlardan olan bir elçi” denerek, Muhammed A.S.’ın yaşadığı topluma ve nebinin kökenine atıfda bulunuyor.
Bir diğer dikkat çeken nokta Tesniye 18 18 bölümündeki kardeşleri arasından ifadesinin ibranicesinde kullanılan kelimenin sözlüklerde bir şeyin en ortası olarak açıklanmasıdır. Kur’an’da da Enam suresinin 92. ve Şura suresinin 7. ayetinde Muhammed A.S.’ın anakenti uyarmasından bahsediliyor. Ayetlerde geçen ummel kurâ’da meallerde şehirlerin anası olarak çevirilirken mana olarak bir şeyin en ortası anlamına da geliyor.
Böylelikle Ehli Kitap Tevrat’taki kardeşlerinden ifadesinden dolayı gelecek olan peygamberin İsmailoğullarından olacağını, ümmi yani kendilerine kitap verilmemiş bir toplumdan olacağını, bu toplumun İsmailoğullarının en merkezi bölgesinde olduğunu ve Tevrattaki bu ifadelerin rastgele olmadığını, bunların işaret olduğunu biliyorlardı.
Mekke ve Medine’de yaşayan ve kendilerine Kur’an ayetlerinde seslenilen yahudi nüfus, orada turistik seyahat için değil beklentileri olduğu için bulunuyorlardı.
Senin gibi bir peygamber
Tesniye Bab 18 Pasaj 18’de dikkat çeken ifadelerden biri de Senin Gibi ifadesi. Pasajda “Onlara kardeşleri arasından bir peygamber çıkaracağım” da denebilirdi. Fakat senin gibi ifadesiyle ayrı bir vurguda bulunuluyor. Pasajdaki “kardeşleri arasından” ifadesi gibi “senin gibi” ifadesi de Yahudiler için bir işaret olsa gerek.
Musa A.S.’dan sonra Davut, Süleyman, Samuel gibi bir çok nebi geldi. Fakat İsrailoğulları bu gelen nebilerin Tesniye’de bahsedilen nebi olmadığını anlayabiliyorlardı. Musa A.S.’dan sonra gelen nebiler İsrailoğullarını sadece uyarmakla ve Musa A.S.’ın bildirdiği hükümlere uymaya çağırmakla yükümlüydüler. Musa A.S.’a gelen hükümlere baktığımızda bunların her alanı kapsadığını ve bazı konularda yasaklar getirdiğini görüyoruz, örneğin Enam suresinin 146. ayetinde yiyeceklerler ilgili belirtilen yasaklar gibi. Bu durumda “Senin gibi” dendiği zaman İsrailoğulları gelecek olan nebinin her konuda hüküm ve nesihler getirmesini bekliyorlar.
Burada İsa A.S.’ın bazı yasakları kaldırdığı ve “Musa gibi” olduğu söylenebilir. Kur’an’da Saff suresinin 6. ayetinde ve İncil’in 1. Yuhanna Bab 2 Pasaj 7‘de İsa A.S.’ın da Tevrat’tan hükümleri tebliğ ettiği ve kendinden sonra gelecek olan Nebiye işaret ettiği görülüyor.
Muhammed A.S.’ın ise Kur’an’da açık bir şekilde şekilde Musa A.S. gibi olduğu ilk inen surelerden olan Muzemmil’de belirtiliyor:
“Firavun’a bir elçi gönderdiğimiz gibi size de şahitlik edecek bir elçi gönderdik” Muzemmil 15
Aşağıdaki grafikde Musa A.S. ve Muhammed A.S.’ın çeşitli konularda benzediğini İsa A.S.’ın ise bu özelliklere sahip olmadığı görülüyor:
Allah’ın Adıyla Konuşan
“Adıma konuşan peygamberin ilettiği sözleri dinlemeyeni ben cezalandıracağım.” Tesniye (Yasa’nın Tekrarı) Bab 18 Pasaj 19
“Bir ses, “Oku” diyor. Karşısındaki diyor ki “Neyi Okuyayım?.” İnsan soyu ota benzer, bütün vefası kır çiçeği gibidir.” (Yeşaya Bab 40 Pasaj 6)
Kur’an’ın rivayetlere göre ilk inen suresi olan Alak’ın ilk ayetinin yukarıdaki Tevrat pasajlarıyla benzeşimi gerçektende ilginç:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku!” Alak 1
Ayrıca Bakara suresinin 121. ayetiyle Kur’an’a uymayan önceki vahyin mensuplarının kaybedenler olduğu belirtiliyor. Bu da “sözleri dinlemeyinin cezalandırılacağını” ifade ediyor.
Peygamberin öldürülmesi
“Ancak, kendisine buyurmadığım bir sözü benim adıma söylemeye kalkışan ya da başka ilahlar adına konuşan peygamber öldürülecektir.’” Tesniye (Yasa’nın Tekrarı) Bab 18 Pasaj 20
Kur’an’da Tevrat’taki bu pasaj yine tasdik ediliyor:
“Eğer o, bize karşı bir takım sözler uydursaydı, onu kıskıvrak yakalar, şah damarını koparırdık. İçinizden hiç biri de bunun önüne geçemezdi.” Hakka 44–47
Siyon
“Ey Siyon’a müjde getiren, Yüksek dağa çık! Ey Yeruşalim’e müjde getiren, Yükselt sesini, bağır, Sesini yükselt, korkma. Yahuda kentlerine, “İşte, Tanrınız!” de.” Yeşaya Bab 40 Pasaj 9
Eski Ahit’e bütünlüğünün içinde bakıldığı zaman Siyon’un neresi olduğu anlaşılmaktadır:
“Ne mutlu senin evinde (Beyt) oturanlara, Seni sürekli överler! Sela Ne mutlu gücünü senden alan insana! Aklı hep Siyon’u ziyaret etmekte. Baka (Bekke) Vadisi’nden geçerken, Pınar başına çevirirler orayı, İlk yağmurlar orayı berekete boğar.
Gittikçe güçlenir, Siyon’da Tanrı’nın huzuruna çıkarlar.” Mezmurlar Bab 84 Pasaj 4–7
Mescidi Haram bölgesinde hacca gidenlerin duygularının anlatıldığı pasajlarda Siyon’un Mescid-i Haram bölgesi olduğu anlaşılmaktadır. Yeşaya bölümünde Siyon’a müjde getiren Muhammed A.S., Yeruşalim’e müjde getiren de İsa A.S.’dır. Getirilen müjde de Yeşaya Bab 40 Pasaj 2’de angaryanın kaldırılması olarak belirtilmektedir. TDK’da yüklenti olarak çevrilen angaryayla ağır yük (ısr yükü) kastedilmektedir. Ayrıca Tevrat’ta geçen Baka, Al-i İmran 96‘da neden Bekke denmesininde cevabıdır.
Ahmed
Saff suresinin 6. ayetinde İsa A.S. Tevrat’ı tasdik etmek ve kendisinden sonra gelecek olan Ahmed isimli nebiyi müjdelemek için geldiğini belirtmektedir. Yeşaya kitabının 42. Babının ilk pasajında “İşte kendisine destek olduğum, Gönlümün hoşnut olduğu seçtiğim kulum!” denilmektedir.
Görüldüğü gibi ibranicedeki etmak kelimesinin ahmed olarak okunma ihtimali de bulunmaktadır, çünkü harfleri birbirine çok benzemektedir. Cümle “destek olduğum kulum” yerine “İşte bu kulum Ahmed” şeklinde okumaya müsaittir. Bir iddiaye göre ölüdeniz rulolarında (Lut Gölü ruloları) kelime Ahmed şeklinde yer almaktadır.
Yeşaya kitabının 42. babında destek olunan kul’un ya da kul ahmet’in özelliklerinden bahsedilmektedir. Kendisine vahyedilen kul adaleti uluslara taşıyacaktır (1. Pasaj). İsrailoğullarına gelen nebiler kendi halklarına tebliğ edip bu vahiy sadece onları kapsarken, kula vahyedilenler tüm insanlara yönelik olacaktır.
Sela Dağı
42. Bab’ın 11. pasajında Kedar’da ve Sela’da oturanlardan bahsetmektedir. Sela’da oturanların dağların doruklarından bağırmalarından bahsettiğine göre burada bir dağ olması gerekmektedir. Bu dağın Wikipedia‘ya baktığımızda Medine’de olduğu görülmektedir. İnsanların sevinçle bağırmaları Nebimizin hicretinden sonra Medine’ye girdiğini görmelerinden alakalı olmalıdır. İbranice ve arapça yazılımına baktığımızda da benzerlik belli olmaktadır.
Kedar
Pasajdaki Kedar kelimesine bakacak olursak, Kedar kelimesine Tevrat’ta oldukça sık kullanıldığını belirtmek gerekmektedir. Yaratılış kitabının 25. Babının 13. Pasajında Kedar’ın İsmail A.S.’ın oğullarından biri olduğu belirtilmektedir. Rivayetlerden aktarıldığına göre Nebimizin soyu da Kedar’dan gelmektedir.
O coğrafyada bölgeler atalarının ismiyle anılmaktadır. Kedar’da İsmail A.S.’ın oğullarından Kedar’ın yerleşmiş olduğu bölgedir. Hezekiel Bab 27 Pasaj 21‘de yine Kedar ve Arabistan önderlerinden bahsedilmektedir.
Rabbimiz Yeşaya’nın bahsedilen 42. Babının 16. pasajında körlere rehberlik edilip, onlara kılavuzluk edeceğini bildirmektedir. Bir sonraki pasajda putlara tapanların utandırılacakları denmektedir. Görüldüğü gibi sadece bu Bab’da Muhammed A.S.’la yeterince özellik ve lokasyon bilgisi verilmektedir.
Paran
“Tanrı adamı Musa, ölümünden önce İsrailliler’i kutsadı. Şöyle dedi: “RAB Sina Dağı’ndan geldi, Halkına Seir’den doğdu Ve Paran Dağı’ndan parladı. On binlerce kutsalıyla birlikte geldi, Sağ elinde halkı için alev alev yanan ateş vardı.” Tesniye (Yasa’nın Tekrarı) Bab 33 Pasaj 1–2
Tesniye’nin bu bölümünde üç yerden bahsedilmektedir. Sina dağı herkes tarafından kabul edilen görüşe göre Musa A.S.’ın vahyi aldığı yer olarak bilinmektedir. Seir Lut gölünün kıyısında, Filistin bölgesinde çöllük, dağlık, kurak bir yerdir. Filistin bölgesi genelde bereketli bir yer olmakla birlikte fazla çöllük bölümü olmayan bir bölgedir. İncil’de İsa A.S.’ın çöllük bir bölgeye gidip inzivaya çekildiği, şeytan tarafından imtihana çekildiği belirtilmektedir. İsa A.S.’ın gittiği ve vahyi ilk aldığı yerin Seir bölgesi olduğu düşünülmektedir.
Paran ise bugünkü yaygın görüşe görüşe Mısır’ın doğusunda, Sina Yarımadası’nın kuzeyinde kalan bölgedir. Wilderness of Paran denilen bu bölge yerleşim bölgesi değildir. Dolayısıyla Tesniye’de ve Habakkuk Bab 3 Pasaj 3‘de (Kutsal Tanrı Paran Dağı’ndan geldi.) belirtilen parlamanın bu bölgede gerçekleşmesi imkansızdır.
Paran bölgesinin gerçekten nerede olduğuyla ile ilgili bilgili Tevrat’ın Yaratılış kitabından elde edilmektedir:
“İbrahim sabah erkenden kalktı, biraz yiyecek, bir tulum da su hazırlayıp Hacer’in omuzuna attı, çocuğunu da verip onu gönderdi. Hacer Beer-Şeva Çölü’ne gitti, orada bir süre dolaştı. Tulumdaki su tükenince, oğlunu bir çalının altına bıraktı. Yaklaşık bir ok atımı uzaklaşıp, “Oğlumun ölümünü görmeyeyim” diyerek onun karşısına oturup hıçkıra hıçkıra ağladı.
Tanrı çocuğun sesini duydu. Tanrı’nın meleği göklerden Hacer’e, “Nen var, Hacer?” diye seslendi, “Korkma! Çünkü Tanrı çocuğun sesini duydu. Kalk, oğlunu kaldır, elini tut. Onu büyük bir ulus yapacağım.” Sonra Tanrı Hacer’in gözlerini açtı, Hacer bir kuyu gördü. Gidip tulumunu doldurdu, oğluna içirdi.
Çocuk büyürken Tanrı onunlaydı. Çocuk çölde yaşadı ve okçu oldu. Paran Çölü’nde yaşarken annesi ona Mısırlı bir kadın aldı.” Yaratılış Bab 21 Pasaj 14–21
İsmail A.S.’ın büyüdüğü, yaşadığı, evlendiği bölgenin Paran Çölü olduğu anlaşılmaktadır. Tevrat’tan edindiğimiz kesin bilgi şu ki İsmail A.S.’ın soyunun çoğaldığı yer Paran Çölüdür. Rabbimiz “Onu büyük bir ulus yapacağım” dediğine göre bugün Wilderness of Paran olarak geçen bölgede yaşayan ulus, hangi ulustur? Kendilerini İsmail A.S.’a nispet eden araplar dışında başka ulus olmaması aslında Paran’ın neresi olduğuna dair bilgileri vermektedir. Lokasyon olarak bu pasajlardan bilgi almasak bile, “Rab Paran Dağından parladı” ve “İsmail Paran Çölünde yaşarken” ifadelerini yanyana getirdiğimiz zaman bu bölgeden bir Nebi çıkacağı bilgileri elde edilmektedir.
Son Nebi
Rabbimiz Ahzab suresinin 40. ayetinde Muhammed A.S.’ın nebilerin sonuncusu olduğunu bildirmektedir. Bu bilginin de Tevrat’ta bulunması gerekmektedir:
“Ben daha konuşup dua ederken, günahımı ve halkım İsrail’in günahını açıkça kabul edip Tanrım’ın kutsal dağı için Tanrım RAB’be dilekte bulunurken, daha dua ediyorken, önceden görümde gördüğüm adam –Cebrail– akşam sunusu saatinde hızla uçarak yanıma geldi. “Daniel, sana anlayış vermek için geldim” diye açıkladı, “Sen Tanrı’ya yalvarmaya başlar başlamaz, duan yanıtlandı; bunu bildirmeye geldim. Çünkü sen çok sevilen birisin. Bu nedenle sözün anlamını kavra ve görümü anla:
“Başkaldırıyı ortadan kaldırmak, günaha son vermek, suçu bağışlatmak, sonsuza dek kalıcı doğruluğu sağlamak, görüm ve peygamberliği mühürlemek, En Kutsal’ı meshetmek için senin halkına ve kutsal kentine yetmiş hafta kadar zaman saptanmıştır.” Daniel Bab 9 Pasaj 20–24
Cebrail’in bunu iyi kavra diye Daniel’e bildirdiği konular İsrailoğullarına verilen cezaların kaldırılması (suçu bağışlatmak), son kitabın geleceği (sonsuza dek kalıcı doğruluğu sağlamak) ve Nebilerin sonuncusunun geleceğidir (görüm ve peygamberliği mühürlemek).
Pasajdaki dikkat çekici bir başka nokta, 70 hafta ibaresidir. Bu süre sonunda nebilerin sonuncusu gelecekse M.Ö. 500’lerde yaşamış olan Daniel’e bildirilen bu vahiy sonucunda son nebinin çoktan gelmiş olması gerekmektedir. İbranice’de hafta kelimesi iki anlam ifade etmektedir. İlki yedi günlük periyot, ikincisi de yedi yıllık periyot. Cümlenin konteksine göre hangi anlamın kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda yetmiş hafta 490 yıl etmektedir. Bu konuda hem hristiyan hem de yahudi din adamları bu sürenin 490 olduğu konusunda hemfikirdirler.
Daniel kitabının yukarıda verilen bölümünün 25. pasajında Yeruşalim’in yeniden kurulmasından bahsedilmektedir. Yeruşalim’deki tapınak ilk sefer Babilliler döneminde ikinci seferde Romalılar döneminde yıkılmıştır. M.S. 70 senesinde Romalılar Kudüs’ü işgal etmişler, fakat mabet tam olarak yıkılmamıştır. M.S. 132 senesinde yahudiler Romalılara karşı isyan başlatmışlar ve Roma İmparatorluğunun isyanı çok sert bir biçimde bastırmasıyla mabet tamamen yerle bir ediliyor. 132 senesine 490 yıl eklendiğinde Nebimizin hicret ettiği yıl olan 622 elde edilmektedir.
Cebrail A.S.’ın Daniel’e vahyettiği “En Kutsal’ı meshetmek” ifadesinden dolayı hristiyanlar bu pasajlardan İsa A.S.’ın kastetildiğini iddia etmektedirler. Oysa İbranice’de mesih seçilen kişi anlamında kullanılmaktadır ve Tevrat’ta özel bir kişi için değil bütün nebiler için kullanılmaktadır. Örneğin Nebilerin öldürülmesinin anlatıldığı Mezmurlar kitabının 105. Bab’ının 15. pasajında Rabbimiz “Meshettiklerime dokunmayın,
Peygamberlerime kötülük etmeyin!”” diye buyuruyor. En Kutsal’ın meshedilmesi de en önemli Nebi’nin ortaya çıkarılmasıdır.
Tevrat’ta neden bu kadar çok Muhammed A.S. ile ilgili belirti var sorusunun cevabı, İsrailoğullarının Isr yükünden dolayı bir Nebi’nin gelecek olduklarını bilmeleri ve bize daha detaylı bildirilseydi dememeleri içindir. Muhammed A.S. son nebi olmakla birlikte getirdiği hükümler kıyamete kadar geçerli olacaktır. Bütün bu işaretleri gören ve Kur’an’a ve Muhammed A.S.’a inanan yahudiler de vardır. Kur’an’da şöyle tarif edilmektedirler:
“Kendilerine daha önce kitap verdiklerimiz bu kitaba da inanacaklardır. Onlara okununca şöyle diyeceklerdir: Biz ona inandık; o Rabbimizden gelen gerçek kitaptır. Biz daha önce de Rabbimize teslim olmuş kimselerdik. Onlara iki kez ödül verilecektir. Bu ödüller, sabretmelerinin, kötülüğü iyilikle savmalarının ve verdiğimiz rızıktan hayra harcamalarının karşılığıdır. Bunlar, gerçek dışı sözler işitince de yüz çevirip şöyle derler: “Bizim işimiz bize, sizin işiniz size. Size selam olsun! biz cahillere takılmayız.”” Kasas 52–55
Fakat yahudilerin arasında Kur’an’a ve Muhammed A.S.’a iman ettiklerini söylemelerine rağmen Tevrat’taki hükümlerle yaşamayı tercih etmeye devam edenlerde bulunmaktadır. Onlar Allah’ın kendilerini diğer toplumlardan üstün (Bakara 47) tuttuğunu ve Allah’ın kendilerine verdiği sözden dolayı (Bakara 40) gururlanıyorlar ve Tevrat’a göre yaşamayı sürdürmektedir (Bakara 90–91).
Erdem Uygan ve Vedat Yılmaz’ın hazırlayıp sunduğu Kitap Ve Tasdik programlarından derlenmiştir. Programları buraya tıklayarak seyredebilirsiniz.