Kur’an’da Helal-Haram Kavramı

suleymaniye_vakfi_yayinlari_helal-gida-2-baski-jpg-9yq

Kur’an-ı Kerim’in 4 ayetinde neredeyse aynı kelimelerle yiyecek maddeleriyle ve hayvansal gıdalarla alakalı olarak, haram kılınan şeylerin sıralanmasına rağmen, insanların bu konuda tatmin olmayıp helal haram dairelerini genişlettiğini görüyoruz. İnsanlar tarih boyunca helali ve haramı belirleme noktasında kendilerini yetkili görmüşlerdir. Sınırları kaldıracak olanın, sınırları çizecek olanın sadece Allah’ın olduğunu ısrarla görmezden gelmişlerdir. Bu yüzden de hep uyarılara maruz kalmışlardır:

Allah’a karşı yalan uydurmak için dillerinizin süslediği yalanla “Bu helaldir, bu haramdır” demeyin. Bu yalanı Allah’a atfetmeyin. Yalanlarını Allah’a atfedenler umduklarına kavuşamazlar.” (Nahl 116)

Allah’ın affetmeyeceği tek günah olan şirk (Nisa 48) bugün kü müslümanlar açısından, taşa, ateşe, puta tapma olarak bilinmektedir. Halbuki “Allah bunu helal-haram kıldı” diye iddiada  bulunmak esasında Allah’a ortaklık teşebbüsü, kanun koyucunun insan olmasıdır. Helal-haram koyma yetkisi esasında en büyük günah olan şirke girmenin en sinsi yollarından biridir. Çünkü bunu yaparken Allah’ın güya emrini söylüyorsunuz, insanların gözünde otorite sahibi olup, itibarınız artıyor. Bunun sonucunda örneğin bugün uluslararası bir rant haline gelen helal sertifikası diye bir piyasa oluştu.

“De ki “Sizin haram kıldıklarınızı haram kılanın aslında Allah olduğuna dair şahitlerinizi getirin bakalım. Eğer şahitlik ederlerse onlarla birlikte bulunarak sakın ayetlerimiz karşısında yalan yanlış şeylere sarılanların arzularına uyma. Çünkü Ahirete inanmayanlar, kendilerini Rablerine denk tutarlar.” (Enam 150)

Allah’tan olduğunu iddia edip helal ve haram belirten kişilerin ne kadar etkili olduğunu görüyoruz ayette. İddia etmenin dışında şahitlik de ediliyor ve karşı taraf ikna edilmeye çalışılıyor, hatta daha da ileri gidilip nebimiz şu rivayette şöyle buyurmuştur bile diyebiliyorlar. Ayetten anladığımıza göre aynı zamanda ayetleri hevalarına göre yorumluyorlar emellerine ulaşabilmek için. Ayetin sonunda Rabbimiz bu kişilerin kendilerini Rablerine denk tuttuklarını belirterek, bu konunun şirk anlamında ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor.

Enam suresinin 118. ayetinden itibaren sahabelere “üzerine Allah’ın adı anılanlardan yiyin” deniyor. Surenin devamında müslümanlara müşriklerin besmele çekerek kestikleri hayvanların etlerinin yenmeme gerekçesini soruyor Rabbimiz. Ayette de belirtildiği üzere Allah hangi yiyeceklerin haram olduğunu belirtmiş, fakat sahabeler buna uymayarak hevalarına uyuyorlar.  Halbuki aynı surenin 121. ayetinde sadece kesin olarak Allah’tan başkası adına kesilmiş olduğunu bildiğimiz hayvanların etlerinin yenmeyeceğini görüyoruz.

Kur’an-ı Kerim’de hayvanı kesenin kimliğine, cinsiyetine, dinine dair bir kriter yoktur. Tam tersine Maide suresinin 5. ayetinde ve yukarıda belirtilen Enam suresindeki ayetlerde hem kendilerine kitap verilenlerin hem de müşriklerin kestikleri hayvanların yenebileceğini görüyoruz. Halbuki günümüz müslümanları hayvanı kesecek olanın müslüman olması, kesilirken besmele çekilmesi gibi bir sürü helal-haram uydurmuşlardır. Bu ise ilahlık iddiası, dindarlık görünümüyle müşriklik, şirk koşma ve dinimizin Allah’a öğretilmesidir (Hucurat 16).

Besmele çekilerek hayvan kesilmesi sadece ibadet amaçlı kurban’a özel bir uygulamadır (Hac 28, Hac 34). Çoluğumuz, çocuğumuz yesin diye hayvan keserken ya da kasaptan et alırken, kesilen hayvanın besmeleyle kesilip kesilmemesi Allah’ın bir emri değildir.

Kur’an’a baktığımız zaman haram kavramının bir şeye engel koyma, yasak oluşturma, sınır belirleme anlamlarında kullanıldığını görüyoruz. Arapça sözlüklere baktığımızda men etme yani engelleme, yasaklama anlamını görüyoruz.

“Önceden onun, sütanalarını emmesini engellediğimizden (Ve harremnâ) kız kardeşi dedi ki: “O çocuğun bakımını üstlenecek bir aileyi size göstereyim mi; onlar ona iyi bakarlar”” (Kasas 12)

Yukarıdaki ayette haram kelimesi engel oluşturma anlamında kullanılıyor. Araf suresinin 50. ayetinde harramehumâ kelimesi kullanılarak yemenin içmenin cehennem halkına haram kılındığını yani engellendiğini görüyoruz. Evlenilmesi engellenmiş kişilerin anlatıldığı Nisa suresinin 23. ayetinde Hurrimet kelimesi kullanılmış. Helak edilen toplumların eski hallerine dönmelerinin engellendiğini anlatan Enbiya suresinin 95. ayetinde yine Ve harâmun kelimesi kullanılmış. Bu ayette anlatılan engel ise yeniden diriltilinceye kadardır (Müminun 100).

Akıllara Allah neden engel-haram koyar sorusu gelebilir. Bize ilk görünüşte bir menfaat sağlamıyor gibi gelse de Allah insanların menfaati için engeller koyar, çünkü Allah bir değil bin adım sonrasını bilir. Kul böyle değil ki, kul Allah adına sınırlar çizemez ki. İnsanları dine ısıtayım derken münafıklardan oluşan bir topluluk meydana gelir. Örneğin faizin yasaklanması bizim için ilk bakışta manasız gelebilir fakat konu derin incelendiğinde faiz sisteminin bir toplumun kökünü kazıdığını görüyoruz.

“Bunun sebebi şudur: Kim Allah’ın dokunulmaz kıldığı şeylere gereken değeri verirse Rabbinin (Sahibinin) katında onun için iyi olur. Size okunanın (Bakara 173, Maide 3, Enam 145, Nahl 115) dışında kalan en’âm (koyun, keçi, sığır, deve) size helal kılındı. Onun için putların pisliğinden uzak durun; yalan sözden de uzak durun.” (Hac 30)

Hurumâtillâhi (Allah’ın haramları, Allah’ın belirlediği sınırlar) kelimesi kullanılarak bunlara değer gösterenlerin kendileri için hayırlı olduğunu görüyoruz. Hemen ardından hangi hayvanların helal kılındığının hatırlatılması ise oldukça manidar.

Haram kılma fiili Kur’an’da bazen kişilere nispet ediliyor denebilir. Örneğin Araf suresinin 157. ayetinde “İncil ve Tevrat’da yazılı buldukları ümmi nebi olan resule tabi olanlar” dedikten sonra bu ümmi olan nebi resulun marufu emrettiğini, münkerden alıkoyduğunu temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kıldığını yani bunları resul sıfatıyla tebliğ ettiğini görüyoruz. Nebi ve Resul kavramlarının karıştırıldığından ve peygamber kelimesi altında bir potada eritilmesinden dolayı anlam kargaşaları çıkmaktadır. Dolayısıyla helal haram kılma yetkisi nebide değil, resulde olabilir, çünkü resul Allah’ın vahyini tebliğ edendir (Bknz. Kur’an’da Nebi ve Resul Kavramı). Nebiye haram kılma yetkisi vermek demek şirkin kapısını açmak demektir ki, bu Kur’an’a uymaz, çünkü “Hüküm sadece Allah’ındır” (Yusuf 40).

Haram kılma manasına gelen ve Kur’an’da bir sureye ismini veren Tahrim kelimesi, surenin 1. ayetinde karşımıza çıkıyor. Nebi’ye hitaben tuharrimu kelimesi kullanılarak, kendine Allah’ın helal kıldığını neden haram kıldığı soruluyor. Allah-ü Teala sadece Nebi’sine özel bir hak vermiş olsa bile ve bunun etkisi sadece Nebi’yle alakalı olsa bile, iyi niyetle bu hakkı kullanmak istememesini rağmen, kul olarak Allah’ın sınırlarını aşmaması gerektiğini Nebi’sine bildiriyor Rabbimiz.

“(Yahudiler dedi ki) Tevrat indirilmeden İsrail’in (Yakub’un), kendine haram ettikleri dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir. De ki “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım.”” (Al-i İmran 93)

Ayetten hiç bir kimsenin herhangi bir şeyi kendi başına haram kılamayacağını ve eğer böyle bir durum varsa bunun Allah’ın kitabıyla delillendirilmesi gerektiğini öğreniyoruz.

Şirk koşmayı, adam öldürmeyi, fuhşa yaklaşmamayı vd. haramları bildiren ayetlerde genelde “şunu yasaklar, şunu emreder” şeklinde bildirilir.

Helal kelimesinin kökünde bir şeyin düğümünün çözülmesi, kilidinin açılması anlamı var. Mesela Taha suresinin 27. ayetinde Musa A.S.’ın dilinin düğümünün çözülmesini istemesi bu kökden kelimeyle anlatılıyor. Maide suresinin 1. ayetinde uhillet kelimesiyle helal kılınan hayvanlardan bahsedildikten sonra ihramlıyken av yasağından bahsediliyor. Böylelikle helalin haramın mukabili olduğunu görüyoruz. Tahrim suresinin 2. ayetinde yeminle atılan düğümün çözümünden bahsederken tehillete kelimesi kullanılıyor. Çizilmiş olan sınırları yok saymayın manasında kullanılan la tahıllu kelimesine ise Bakara suresinin 230. ayeti örnek olarak verilebilir.

Normalde helal olan şeyler konusunda bazen Allah geçici sınırlar çizebiliyor. Mesela eşini üçüncü kez boşayan bir kişinin gerekli şartlar oluşmadıkça tekrar aynı kişiyle evlenmesinin haram olması (Bakara 230), İsrailoğullarına yiyeceklerle alakalı olarak geçici bir haram konulması (Al-i İmran 50) gibi.

Nesih (Bknz. Kur’an’da Nesih Kavramı) konusunda örnek olarak verilebilecek olan ayetlerden olan Bakara suresinin 187. ayetinde, önceki ümmetlere konulan bir engelin kaldırıldığını görüyoruz. Yine İsrailoğullarının yemelerinin yasaklandığı hayvansal gıdalarla ilgili çok ince detayların verilmesi kitaplar arasındaki tasdik ilişkisiyle alakalı olmalıdır (Bknz. Kur’an’da Tasdik Kavramı).

Kur’an-ı Kerim’in 4 ayetinde neredeyse aynı kelimelerle leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilenlerin etlerinin yenmeyeceğini belirtiliyor (Bakara 173, Maide 3, Enam 145, Nahl 115). Maide suresinde haramların sayılmasından sonra Allah’ın “artık dininizi kemale erdirdim” demesi oldukça manidardır.

Erdem Uygan ve Dr. Fatih Orum’un beraber sundukları 04.12.2017 tarihli KÖK (Kur’an’ın Öğrettiği Kavramlar) programından derlenmiştir. Programı buradan seyredebilirsiniz.

Yorum bırakın