Kur’an’da savaş ve din adına öldürme

enam38-yeryuzundeki-her-canli-topluluktur

“O Kur’ân, elbette varlıkların Rabbi tarafından indirilmiştir.” (Şuara 192)

Kur’an’dan bir hikmet (hüküm) çıkarmak zorunda olduğumuz zaman aklımızdan çıkarmamamız gereken ilk konu, Kur’an’ın Allah tarafından, eksiksiz bir şekilde (Enam 38, Nahl 89, Zümer 27, Kamer 17, 22, 32, 40) indirildiği ve en temel kaynak olduğudur.

Son yıllarda adına „islami terör“ denilen, insanların silahlı saldırı veya bombayla öldürüldüğü eylemlerin çokca yaşandığına şahit oluyoruz. Bunun dışında din adına namaz kılmayanların, dinden çıkanların ve gayrimüslimlerin öldürüldüğünü ya da cezalandırıldığını görüyoruz. Bu gibi davranışların temeli Allah dolayısıyla Kur’an dışı kaynaklarda olduğundan hiç birini kabul etmek mümkün değildir.

Allah „…Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz“ (Kehf 26) ve „Hüküm sadece Allah’a aittir…“ (Yusuf 40)

Namaz kılmayanın öldürülmesi

Dinde zorlama olmadığı için (Bakara 256) namaz kılmayanların öldürülmesi ya da cezalandırılması zaten mümkün değildir. İnsanları doğru yola çağıran Resullerin, inanmayanları zorladığını hiç okudunuz ya da duydunuz mu? Resuller zorlamadıkları gibi kendileri baskı ve zulüm altında kalmışlardır ve saldırı da bulunmamışlardır.

„Eğer rabbin emir verseydi yeryüzünde kim varsa hepsi topluca iman ederlerdi. Mümin olsunlar diye onlara sen mi baskı yapacaksın?“ (Yunus 99)

(Ayrıca bkz. Hud 28, Kehf 29, Gâşiye suresi 22, Kasas 56)

Dinden çıkanın öldürülmesi

Dinden çıkanlar için de Allah müminler tarafından uygulanacak bir ceza emretmemiştir, çünkü bu gibilerin cezasını Allah verecektir. Nasıl iman etmek kişi dileyince oluyorsa, inkar etmesi de kendi tercihidir ve hesabı ahirete kalır.

„…Sizden her kim dininden döner ve kafir olduğu halde ölürse, onun bütün yapıp-ettiği ameller dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onlar ateşe mahkumdurlar, onlar orada kalıcıdırlar.“ (Bakara 217)

„İman edip sonra inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.“ (Nisa 137)

(Ayrıca bkz. Nisa 106, Maide 54, Muhammed 25 ve 38, Al-i İmran 8691, Tevbe 74, Bakara 108)

Eğer dinden çıkanların öldürülmesi diye bir durum söz konusu olsaydı, Nisa 137’de bahsedildiği gibi bir çok kez iman edip inkara yönelen olamazdı, çünkü ilk inkardan sonra öldürülmüştü zaten. Kur’an’da bir çok kez emredildiği gibi biraz düşünsek ve akletsek, sorunların çözümünü o kadar kolayca bulabiliriz ki…

Gayrı müslimlerin öldürülmesi

Namaz kılmayanın, dinden çıkanın öldürülmesi gibi bir durum nasıl Allah’ın bir emri değilse, haksız yere bir insanın (müslüman olup olmadığı önemli değil) öldürülmesi de günahtır. Ayrıca geride kalan velisine kısas imkanı verildiği için katil öldürülebilir ve kısas Kur’an’da öldürme imkanı tanınan eylemlerden biridir (Diğerleri terör ve savaş). Abdülaziz  Bayındır hoca, „bir islam ülkesinde bir kişi, “göğsünü gere gere ben kafirim” diye gezemiyorsa orası bir islam ülkesi değildir“ cümlesiyle konuyu özetliyor.

Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayınız! Bir kimse haksız yere öldürülürse, onun velisine yetki verdik. Ancak bu veli kısasta ileri gitmesin! Ona verdiğimiz yetkiyle, alacağı yardımı almıştır. (İsra 33) (Ayrıca bkz. Furkan 68, Enam 151, Maide 32)

Terör

Buraya kadar insanların dini tercih ve uygulamaları yüzünden ya da haksız bir şekilde gelişigüzel öldürülemeyeceklerini gördük. Herhangi bir terör saldırısında evine gitmekte olan bir baba, ekmek almak için sokağa çıkan bir çocuk, çocuğunu gezdirmeye çıkan bir anne ölürse, dini, ırkı, dili ne olursa olsun haksız yere öldürülmüş olmaz mı? Bu fesat çıkarmak ve bozgunculuk değil de nedir?

Allah’a ve Rasulü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların öldürülmeleri ya da asılmaları veya muhalefetlerinden dolayı ellerinin ve ayaklarının kesilmesi, yahut bulundukları yerden sürülmeleri, sadece (adil) bir karşılıktan ibarettir. Bu, onların dünyada uğradıkları zillettir; ahirette ise korkunç bir azap beklemektedir“ (Maide 33) (Ayrıca bkz. Bakara 27, Rad 25, Şuara 151, Neml 48)

Savaş

Kur’an’da öldürmenin kısas ve terör sonucunda gerçekleştiğini gördük. Yani adaletin yerine gelmesi için öldürmek söz konusu. Son madde ise savaş. Savaş konusundaki ayetlerin de maalesef Kur’an süzgecinden geçirilmeden tek ayete bakılarak çığırtkanlık ve saldırganlık sonucunu doğurduğunu görüyoruz. Örneğin Bakara suresinin 190 ve 191. ayetlerini birarada okumadan sadece 191. ayetindeki „Onları, gözünüze kestirdiğiniz yerde öldürün“ kısmını okuyarak kelle avcılığına soyunmak hem Allah’a hem de onun muhterem kıldığı insanlara bir hakarettir. Allah insanları birbirleriyle savaşmaları için yaratmamıştır. Hesap dünyada dürülecek olsaydı, ahirete ne gerek var? Ayrıca şunu da unutmamalı ki „Allah saldırganları sevmez“ (Bakara 190)

Ayrıca saldırmadan önce biraz Kur’an’ı incelesek hem kendimiz hem toplumumuz için daha hayırlı olacağı kesindir. Cihat Allah yolunda savaşıp kan akıtmak değildir. Cihat; gayret göstermek, var gücüyle çalışmak, çabalamak, bir işi başarmak için tüm imkanları kullanmak anlamına gelen “cehd” kelimesinden türemiş bir kavramdır.

Cihat, şemsiye bir kavram olarak düşünülmelidir. Silahlı mücadeleyi ve savaşı da içerir; ama sadece savaş anlamına gelmez. Kur’an’da savaş anlamına gelen kelime “kıtâl/mukâtele” dir. Cihat’ın sadece savaş anlamına gelmediğinin en büyük delili şu ayettir:

“Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onlara karşı Kur’an’la büyük bir cihat et.” (Furkân 52)               

Müslümanlar için savaşın kuralları şöyledir:

  • 1-Savaşı başlatan olamaz, saldırıya uğradığı zaman savaşa girerler. „Size savaş açanlarla Allah yolunda savaşın. Haksız saldırı yapmayın. Allah, haksız saldırı yapanları sevmez. Onları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmeden beterdir. Mescid.i Haram yanında onlarla savaşmayın; kendileri savaş açarlarsa başka. Eğer savaşırlarsa, onları öldürün. O kâfirlerin cezası işte böyledir.“ (Bakara 190, 191) (Ayrıca bkz. Tevbe 13, Şura 39, Mümtahine 8,9, Nisa 8991, Hac 39)
  • 2-Eziyet ve zulme maruz kalan ve yardım isteyen müslümanlara yardım için de savaşa girerler.„Size ne oluyor da, Allah yolunda “Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalım olan şu beldeden kurtar ve rahmetinle bize sahip çıkacak bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!” diye yalvaran güçsüz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyormusunuz?“ (Nisa 75)
  • 3-Karşı tarafı yenilgiye uğratıncaya, vazgeçinceye ya da zulüm ortadan kalkıncaya kadar savaşırlar. Savaşta onları yakalarsan, onlarla birlikte arkalarında bulunan kimseleri de dağıt ki ders alsınlar.“ (Enfal 57) O halde zulüm ve baskı kalmayıncaya ve Allah’ın dini egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız. Vazgeçerlerse siz de vazgeçiniz; zâlimlerden başkasına düşmanlık yoktur.“ (Bakara 193) (Ayrıca bkz. Enfal 39)
  • 4-Esirleri fidye alarak yahut da almadan serbest bırakırlar. İnkâr edenlerle savaşta karşılaştığınızda, hemen boyunlarını vurunuz. Onları yendiğinizde de sıkıca bağlayınız. Savaş sona erdiğinde ya bir lütuf olarak karşılıksız ya da fidye alarak salıveriniz. (Muhammed 4)
  • 5-Savaş anında kaçmamalılar. Siz ey iman edenler! Savaşta, inkarda direnenlerin kalabalık ordusuyla karşılatığınızda sakın ardınızı dönüp kaçmayın!“ (Enfal 15)

Bir de savaşan iki mümin grubun arasını bulma ve haklı tarafla müttefik olma emri vardır. Fakat ayetde aslolan adalet ve barışın sağlanmasıdır:

„Şu halde mü’minlerden iki gurup çarpışırsa, aralarını bulun; fakat bir taraf diğerinin hakkına saldırırsa, siz de o haksız taraf ile Allah’ın emrine dönünceye kadar çarpışın; ama eğer (saldırganlıktan) vazgeçerse, tarafların arasını adaletle ayırın ve (bunun için gerekirse) kendi hakkınızdan feragat edin: çünkü Allah (barış için) fedarlık edenleri sever.“ Hucurat 9